Geçen gün
yine kahvede oturuyoruz. Televizyonda Kral Tv açık. Bizim kahve çok garip bir
kahve, çok entarnasyonel. Bir duvarında Ankaralı Namık'ın posterleri varken
diğer duvarında Ottowa'lı Rüstem diğerinde Magdalalı Meryem'in resimleri var,
garip.
Biz yine okey oynuyoruz. Okeyi vurup ıstakayı tam Bernard Lewis'in kafaya
vuracakken yan masada kavga çıkıyor. Kafayı şöyle bir çevirince ne göreyim;
bizim Uzun İhsan efendi Rene Descartes ile ağız dalaşına girmiş. Varoluşçuluğu
ve imtiyeciliği tartışıyorlar.
Dekart oradan bağırıyor;" Benim ortaya attığım şüpheli yaklaşımları Freud
sonraları kitap yaptı İhsan Efendi, ne konuştuğuna dikkat et, lafını bil!"
diyor. "Ortada düşünecek birşey varken, bu eyleme dönüştürülmediğinde
başlar hezeyan. Sen düşünmüşsen bu kafandadır hala tasarım yapıyorsundur, eğer
düşünmediysen kitaba yazmışsındır ki bu ortada tartışabilecek birşeyler
olduğunu gösteriyor Dekart" diyor İhsan efendi.
Tam o sıra Woody Allen giriyor kahveye. Yine dır dır konuşarak. Bir süre
bunları dinliyor.
Bak İhsan Efendi diyor Dekart; "Ben bir çok ülkeyi, yeri gezdim. Gezdiğim
toprakların bir parçasıyken düşündüklerim, düşünürken toprağından yediğim
buğday gibi yeşerdi. Hep varoldum ama şüphe etmeyi bırakmadım, düşünürken
yoruldum, Yoruldukça yaşlandım.Madem sen varolduğuna şüphe ediyorsunda
insanların benim düşüncelerimi astral bir şekilde esinlemesine ne
diyeceksin?"
Esinlenme mi? diye soruyor Uzun ihsan; " Benim kafamda oluşturduğum
haritaları senin gibi gezerek mi oluşturduğu mu düşünüyorsun? Ben varolmadığım
yerde esen rüzgarın şiddetini yüzümde hissederken, kafamda oluşturduğum düşünce
sistemine bir dakika bile şüphe ile yaklaşmadım. Senin gibi gezmedim. Gitttiğim
yerlerin haritasını değil, gitmediğim yerlerin insanları ile tanıştım.
Esinlenme dediğini ben değil yanındaki genç daha iyi bilir."
Kim ben mi? diye soruyor Woody Allen? "Beyler bir saniye, ben Annie
Hall'da Freud'dan esinlenmedim ki? Bu benim hiçbir zaman kendimi yeterince
ifade edememe yeteneği ile ilgiliydi. Ben, beni isteyecek bir yere, bir yere
gönülden bağlı olmak istemem, oraya aidatlık hissetmem derken bu içimden
geldiği içindi ve nitekim söyledim. Beni kabul edecek bir klube üye olmak
istemem lafı Freud tarafından değil de Dekart tarafından söylendiğini bilsem de
bu benim ezik bir milenyum adamı olduğu gerçeğini değiştirmez. Bak, şark
kültüründen oldukça oryantalist bir çocuk[Ferhan Şensoy] filminde "Beni adamdan
sayacak örgüte girmem bile, hem o örgüt İbrahim'e kaldıysa örgüt bile sayılmaz,
sie e sie e" demişti. Bu muydu astral esinlenme? Yoksa zamanın ruhundan
gelen oryantalist bir çocuğun Freud'un kitaplarıyla büyümesi mi? Hangisi sizce?
Dekart'ın şüpheci düşünceleri ile büyüyen çocuk mu yoksa yoksa bu düşüncelerin
Piri Reis gibi haritasını mı çizmek? Hangisi sizce?
Bizimkiler susuyor. Tam o sırada başka bir oryantalist çocuk geliyor kahveye;
İhsan Oktay Anar. " Uzun İhsan efendi, yeni bir kitap yazacağım seni
arıyordum, nerelerdesin" diye soruyor. Uzun İhsan şöyle bir düşündükten
sonra "Nerede değildim ki?" diyor.
"Haydi beyler bana müsade, lafınızı unutmayın, başka bir zaman diliminde
benden bir muhabbet alacağınız olsun" diyor Uzun İhsan. Çıkıp gidiyor.
Yorumlar