Ablam aradı dün sabah.Hove Albion'un reserve
idman sahasına Londra'dan Tottenham koçları geliyormuş," acaba"
diyor, bizim yeğen gitse miymiş. "Abla" diyorum "hepsi para
tuzağı, seçmelere belli bir ücretle girilir" diyorum. "Voliyi vurur
giderler, olan çocukların hayallerine olur" diyorum.Anlamıyor.Yok yok bu
sefer ki böyle değilmiş, enişten öğrenmiş diyor. Bizim komşular da çocuklarını
yazdırmışlar, senin onlarla bağlantın vardır, ara öğren diyor. Tamam seni
birazdan ararım deyip kapatıyorum telefonu.Ayıptır söylemesi kolumuz biraz uzun
Brighton'da, kulüpten bir arkadaşımı arayıp soruyorum. Doğru Joe, üç gün burada
seçme yapacaklar, ilki bugün saat birde diyor. İşin ucunda ali-cengiz oyunu var
mı diyorum, yok bedava diyor. Tamam bizim yeğeni kaydet o zaman. Ailesiyle
gelecek, yapabilirsen kıyağını esirgeme diyorum. Kapatıyorum telefonu. Ablamı
arıyorum."Abla ben yeğenin kaydını yaptım, çocuğun ayakkabısı, çorabı
bilmem neyi yoksa orada bulamazsınız giderken alın" diyorum. Nasıl ?
diyor. Nasıl, nasıl? diyorum. O anda ablamın yine bana haber vermeden kurduğu
planların içine yavaşça diagonal bir şekilde girdiğimi fark ettiğim anda
bürodaki masanın üstündeki inşaat maketini alıp duvara hızlıca vurmaya
başlıyorum."Ee abla tamam ee ben şu anda şantiyedeyim, akşam ararım ben
seni ee tamam mı hadi bye ehehe?!!? şeklinde otistik hareketler sergileyip
ofistekilerin aha sonunda cozuttu bu tandanslı bakışlarına maruz kalırken
yılların palavra yutmaz ablası yemiyor gayet tabii bu numarayı. Birden o
ağlamaklı ses tonunu teatral hava içerisinde ekolayzır yaparken duyuyorum
telefonda; Ablacım ben nasıl götürürüm kadın başına bu çocuğu şehrin öbür
tarafına, zaten enişten de ameliyatta.
Bilmem n'apsak ki."Bilmem n'apsak
ki". Yıllardır bu lafı ablam karşı tarafa istediğini yaptırmak için
kullanır. Bunu yaparken de ilginç bir ses tonu kullanır. Hayır, ablam geçmiş
tarihte yaşasa Kudüs'e gidip koca şehrin kapısını çalıp; Vallahi biz ordumuzla
burayı fethetmek için uzaktan geldik, yalnız şimdi dikkat ettim de sizin ordu
da baya kalabalıkmış ha, Bilmem n'apsak ki dese Salahaddin Eyyubi; Buyur bacım
lafımı olur koy g.tüne Kudüs'ün, hepsi senin olsun der. Yemin billahi, o kadar
duygusal anlayacağın."Tamam abla, ben şimdi şantiyeye uğrayacağım, öğleden
sonra gelir yeğeni alırım" diyorum. Kapatıyorum telefonu.Yeğeni alıyorum
evden öğle gibi.Bizim yeğenin babası ingiliz. O da benim gibi kırma. Ancak
çakal hiç Türkçe bilmediği gibi, bizim kültürden uzak. Eğiliyorum öpmeye,
ceylan gibi titriyor; Korkma lan dayın yiyecek mi diyorum, hafif tebessüm
ediyor, ama gözlerinden belli hafif ürküyor benden.Nasıl korkmasın; onu en son
gördüğümde bizim takımın geçen seneki Port vale maçına götürdüydüm. Son
dakikada golü yiyip bizim play-off hayalleri suya düşünce kederden yeğeni
unutmuşuz, maçtan çıkıp arkadaşlar eee beyler napıyoruz ? sorusuna karşılık
valla ben yiğeni ablama bıraka.. nınıskym diyene kadar o stadın girişinde
elinde güvenlik görevlisi, çoktan ağlamaya başlamıştı.Neyse, yeğenle
koyuluyoruz yola, şehrin diğer yakasına. Bizimkisi hala kin tutuyor olsa gerek,
arabada benle pek konuşmuyor.Varıyoruz idman sahasına, etraf ana-baba günü.
Mecazi değil, hakikaten millet çoluk- çocuğunu kapmış gelmiş seçmelere. Elalem
artık çocuğuna bağlamış umutlarını. Bizim eski bir tribüncü arkadaşı görüyorum.
İlk bakışımızda birbirimizi görmezden geliyoruz, hafiften utanıyor eleman
benden galiba. Brighton'ın seçmeleri varken çocuğu Londra takımının seçmelerine
götürdüğünü düşünüyor galiba.
Bu sefer ben başlıyorum utanmaya, çocuk benim
bile değil. Olmaz, illa ki gidip konuşmam lazım elemanla. Biz eski tribüncüyüz
etrafta duyulursa , barlara, cafelere giremeyiz.Gidiyorum yanına ensesine iki
pıt pıt yapıyorum; ah joe naber, bende komşu çocuğunu getirdim Tottenham'ın
seçmeleri varmış eehehe tadında konuşuyor. Yalancıyı cingen? diyorum. Abi ekmek
çarpsın diyor. Birden telaşlanıp yeğene dönüp saçma İngiliz espirisi yapıyor
bir de; joe yeğenin kayıptı bulunmuş ehehe diyor. Yermiyim lan ben! çocuğunu
getirmişsin işte, sonra orda burda sabahlara kadar kafa patlatıyoruz abi
Brighton'un en önemli sorunu altyapıya önem vermiyoruz, çocukların hepsi kuzeye
kaçıyor diyoruz, adi köfte seni.Neyse çocuklar ilk önce form dolduruyor,
oynadıkları mevki, yaş, kilo vb. çift kale maç için schedule oluşturuyorlar.
Araya giriyoruz, sorti yapıyoruz, kuyruğa kaynak yapıyoruz derken bizim yeğeni
ilk maça aldıyoruz.
Maç başlıyor, bizim yeğen cm tabiriyle Hot prospect for the
future, ilk kez izliyorum onu, boyu da uzun çakalın. Kafaya tekme sokmalar
falan, vay adi! baya hırslı çıktı.Maç esnasında etraftan fısıltılar duyuyorum,
hey şu Les Ferdinand değil mi? hey gördün mü şu Ferdinand? şeklinde. Gözlerime
inanamıyorum rahmetli peder beyin tabiri ile bizim Ferdi Tottenham'da koç
olmuş. Ve şu an önümde maçın hakemliğini yapıyor. Bugün çocukluğumdan beri
Beşiktaş'ı seviyorsam bu adam yüzündendir.En son Reading'de görmüştüm bizim
Ferdi'yi. Türkiyeden döndüğünde Newcastle'da çoşturmuştu, keza Tottenhamda da.
Benim için ayrı bir adamdır Ferdi, Türkiye'de oynadığı için çocukluğumun
idolüydü. Hatta ne yalan söyleyeyim çocukken hayaller kurardım; ilk önce Ferdi
gibi Beşiktaşta oynayıp Beşiktaş'ı avrupada şampiyon yapıp sonra bizim
Brighton'ı Premier ligi'ne çıkaracaktım. Çocukluk işte.Bizimkilerin 15'er
dakikalık maçı bitiyor. İki saat sonraya kişisel yetenek antremanı için randevu
veriyorlar. Bizim yeğen havalara uçuyor resmen. Gel bakalım koçum dayın bir
tane öpsün diyorum, hala tırsıyor benden, yapmacık sarılıyor bana.Ara var gidip
yemek yiyelim diyorum, bizimkisi havalara girmiş; olmaz dayı diyor, antremanım
var, eğer birşeyler yersem sahada koşamam, hasta olurum diyor.
Birden aklıma
ben Türkiyede iken gazeteden haberini okuduğum; antremana gitmeden kahvaltı
yapıp antreman sırasında bayılan Fenerli Mehmet Yozgatlı geliyor aklıma.
Sırıtıyorum. N'oldu dayı diyor; yok birşey adi köfte, dayının karnı acıktı
gidelim bari ben birşeyler yiyeyim diyorum.Oturuyoruz bir yerlere, Ferdinand'ı
tanıdın mı diye soruyorum bizim yeğene. Kim? diyor. O o işin gücün Rooney,
Ronaldo senin ha! diyorum. Dayıcım bu sizin maçta hakemlik yapan adam çok ünlü
bir futbolcuydu, hatta bak Beşiktaşta bile oynadı diyorum. Gözlerini açıyor
birden, bana "hadi ya özür dilerim dayı bilmiyordum onun büyük bir
futbolcu olduğunu " demesini beklerken "şu pooldan sekiz yiyen takım
mı?" dayı diyor. Kızgın bir bakış atıyorum. Sor bakalım ona, dayın doğru
mu söylüyor, yalan mı söylüyor anlarsın diyorum. Bir yandan da haklı aslında
çocuk, 9 yaşında nerden bilsin bizim Ferdiyi.Neyse, bizim çocuğun sırası
geliyor.
Hadi bak koçların gözüne gir diye nosumu atıp çekiliyorum tellerin
arkasına. Yakıyorum sigaramı, hafiften heyecan basıyor bünyeyi.Çocuğun eline
bir top veriyor Ferdinand'ın yanındaki adam. Ferdinand bizimkisi ile konuşuyor
bir müddet. Derken bizimkisi kafasını kaldırıp beni arıyor. Sonra eliyle beni işaret
ediyor Ferdi'ye. Ferdi bizim yeğenin elini tutup bana doğru
yöneliyor.Nizamiyede nöbet tutarken komutanı görüp sigarasını yere atan asker
gibi heyecanlanıyorum o an. Ferdi bize yaklaştıkça yanımdakiler afalıyor tabi,
bende.Ferdi yanıma yaklaşınca yeğene soruyor; bu mu?Bir an ne yapacağımı
şaşırıyorum, heyecanlanıyorum. Tenis topunun zor geçeceği tel aralığından elimi
onun tarafına sokmaya çalışıyorum Ferdi'nin elini sıkmak için. O an down
sendromuna yakalanmış gibi davranınca hani biri beyin ölümü gerçekleşti nasılsa
diye kafama odunla vursa yeridir; Merhaba diyor bizim Ferdi. Çocuk senin mi
diyor. Yok abi yeğen ehehe diyorum. Çocuk anlattı Türkmüşsünüz galiba diyor.
Biraz şebekçe mahaba, solomon saba, kabab, bejiktas ehehe diyor. Geçen sene
geldim Türkiyeye ödül vermek için diyor. Ne ödülü abi diye soruyorum. Şöyle bir
iki saniye düşündükten sonra "umm just forgot name ehehe" diyor. Tam
ben abi bir imzanı alayım, mahalledeki çocuklara fors atayım, 6 yaşından beri
hayranınım allahsız herif muhabbetine girecekken arkadan iri kıyım bir koç
çağırıyor bizim Ferdi'yi. Memnun oldum, tüm türkiyeye selam hadi diyor.
uzaklaşıyor.
O an dünyalar benim. Yanımdakilere Les zaten benim kanka,
antremandan sonra balığa gideceğiz. Bak cep numarası var bende, inanmıyorsan arayayım
dinleteyim sana sesini ruhuna bürünüyorum. Derken bizim yeğen çıkıp geliyor.
Akşama cuma gününkü seçmeler için arayıp, oldu-olmadı diyeceklermiş.Yalnız,
bizim yeğen trip atıyor yolda bana. Hayırdır dayı noldu diye soruyorum. Dayı
eğer seninle konuşmasalardı benle daha çok ilgileneceklerdi, benden sonraki
çocukla beş dakikadan fazla ilgilendiler diyor. Oğlum heheyt senin dayının
torpili var olum bundan sonra diyorum, Ferdinand artık bizi tanıyor, cuma
gününe kızlara randevu verme ehehe diyorum, dalga geçiyorum bizim yeğenle.
Kıskandın mı lan yoksa Ferdinand benimle ilgilendi diye nanik atıyorum
yanağına.Akşam oluyor ablam arıyor. Joe sen ne yaptın? diyor. Bizim çocuğu
almamışlar, şimdi aradılar diyor. Telefonda arkadan gelen bizim yeğenin tüm
cihanı inleten ağlama sesinden olayı ilk başta anlıyorum aslında. Nasıl?
diyorum. Bu sefer o bana Nasıl nasıl? diyor. Çocuk koçların onla
ilgilenmediğini benim sayemde seçmelere gidemeğini anlatmış. Enişte bey arkadan
bağırıyor; Olum sen mi gittin seçmeler bizim çocuk mu, bıraksaydın ya çocuk iki
top yapsaydı diyor.Yahu abla ver şu yeğeni konuşayım, size neler anlatmış
afacana bak yaa! diyorum. Gelmez telefona diyor, ablamda kızmış bana belli ki.
Dünyanın sonu mu? bende bizim yeğeni bizim takımın paf takımına yazdırıcam
yarın söz diyorum. Ablam yeğene dediklerimi söylüyor. Uncle's team is sucks
diye böğürüyor bizimkisi telefonun öbür ucundan. Oha nerden öğrendi abla öyle
konuşmayı bu çocuk diyorum, Bilmiyorum ablacım, neyse görüşürüz sonra diyor.
Ben
de barda tam bu olayı arkadaşlara anlatırken; yanımdaki eleman soruyor;
hayırdır noldu?Ya n'olacak işte ehehe bizim yeğeni almışlar takıma, olum boru
mu lan Ferdinand'la kanka olmuş adamım, zaten o da şimdi beni arar akşama
paslaşalım dediydik, bak sonra satış oldu demeyin ha! ehehe diyorum.Yaktın olum
Ferdi beni. Bizim yeğen artık sittin sene yüzüme bakmaz, Allahsız herif!Not:
Yeğenle arayı nasıl yaparım, nasıl ederim çocuk ilişkilerinden anlayan varsa
yorumlara bekliyorum. Hayır, varsa özel dayı-yeğen ilişki güçlendirici krem
falan alalım yani.
By Joe Jonese Ateşdağlı
Yorumlar