Ana içeriğe atla

ELMALARLA ARMUTLAR



Furkan arkadaşımız mail yollamış.

Demiş ki; "Abi biliyorsundur, Türkiye'de üç takımın taraftar sayısı diğerlerine göre ezici üstünlükte. Ben bir kaç yerde okumuştum. İngiltere'de bu durum böyle değilmiş daha çok şehircilik anlayışı varmış. Bu konuda bilgin varsa benimle paylaşabilir misin?"

Furkan kardeşimize şimdiki yazacaklarımın aynısını yazdım yolladım. Halihazırda hemen belirteyim; bu konu benim muhatabım yahut bilirkişi raporum değil, benimkisi sadece gözlem. Yoksa bu iş anketörlerin işi.

Zati bunu yazacaktık, çünkü bir kaç ay önce hem bu blogda hem diğer bloglarda çeşitli anketlerde bazı arkadaşların "İstanbul takımlarını tutanlar bizim takımımızı tutsunlar" gibisinden -cümle tam böyle olmayabilir- birkaç kelam etmişlerdi ve spekülatif tartışmalar yaşanmıştı. Ama o an el, elin eşeğini türkü çığırarak arar sendromuna yakalanmamak için bu konuyu ertelemiştik.

Şimdi arkadaşlar "İngiltere'de her şehir kendi takımını tutar" lafını size kim söylemiş bilmem ama -Hıncal Uluç'tan şüpheleniyorum- bu durum böyle değildir, inanın. Bu konuyu pekiştirmek için biraz sosyo-kültürel açılımlar yapalım. Haddimize değil ama yine de yapalım.

Bu lafı söylerken o topraklardaki taraftar-taraftar kültürü ve birikimi- ekonomik kültür
ü hakkında derin analizlere ihtiyacımız var. Türkiye'deki taraftar yapılanması ile İngiltere'deki taraftar yapılanması birebir benzer. Ancak küçük bir çocuğun stadın içine girip koca koca adamlar olurken geçirdiği evre tamami ile zıtlıklar içeren bir mefhumun ürünü.

Özellikle 80'li yılların sonunda ve bilhassa Premier Lig'in kurulduğu yıllarda iyice ayyuka çıkan bir durum var İngiltere'de; "Matchday Events". Kabul, bu kulüplerin kendine çekebildiği kitleyi -taraftarı değil- mümkün olabildiğince tabiri caizse yolmak için kurulmuş gibi gözükse dahi sonraları tüketici toplumun bu yöndeki istekleri ile kesişen bir yol bulunmuş ve her kapitalist oluşum gibi bu durum daha doğrusu bu oluşum katlanarak büyümüştür.


Şimdi bunları neden anlatıyorum? Beşiktaş'ın böyle bir oluşumu yok, o yüzden para kazanamıyor. Maç günü tüm bira şişeleri Swiss Otel'in bahçesine atılıyor tü tü, yazıklar olsun size demek için değil. Gerek iş icabı gerek başka nedenlerden dolayı İngilterenin başka başka kentlerinde alakasız takımların alakasız maçlarına sırf maç-önü eğlencesi bizzat panayır kıvamında olduğu için gittim. Bu beni Swindon Town'lu mu yapıyor? Yoksa Bristollü mü? Bunu bir de maçlara babasının elinden sırf eğlenmek için gidip güzel vakit geçiren çocukların yerine kendinizi koyarak düşünün.

Ha keza bu İngiltere'deki taraftar sayılarını bize anlatacak kadar önemli bir sav mı? Değil.

Dostlar, İngilterede 50 milyon insanın futbolla içli dışlı olduğunu düşünürsek -Ki biraz fazla bir sayı olabilir bu- bunun 30 milyonu Man Utd ve Liverpool paylaşır. Gerisini Londra ve Birmingham takımları paylaşır. Gayet tabii bu benim şahsi öngörümüm. Böyle de olmayabilir. Zaten olsa n'olur olmasa n'olur?

Ama bilhassa bilinmesi gereken şu var. Takım tutmanın psikoloji üzerinde yarattığı pozitif ayrımcılık Türkiye'deki kadar yok. Kendi içlerinde "Birader ben Tottenham maçına da giderim, Westham'a da göz ucuyla bakarım size ne?" durumu varken, Tottenham takımı Danimarka takımı ile Avrupa maçı yapacakken Viking şapkası giyen Lutonluları görmek tecrübeyle sabittir. Bu Türkiye'deki "Avrupa'da bizi temsil ediyorlar o yüzden herkes desteklesin, alkışlayın ibneler" düşüncesi ile tam tersi. Genelleme tabi bizimkisi; Galatasaray Avrupa'da yenildiği vakit 84 kutu Ferrero Rocher yemiş etkisi yaşayan Fenerbahçeliler var. Ki, zaten bundan doğal bir durum yok. Rekabet işin adı; Pin-pon maçı da olsa.

Yani arkadaşlar, yeni bir şehir efsanesi olan "Abi duydun mu? İngiltere'de herkes kendi bulunduğu şehrin takımını tutuyormuş" efsanesi tamami ile gerçekdışıdır. Evet haklarını yemeyelim, Kuzey takımlarının böyle bir özelliği vardır ama populasyonun kalabalık olduğu güney kesmine göre bu oran oldukça zahiri bir genelleme yapmamıza olanak sağlayabilir.

Ki bu yazıyı sarkastik, ironik bir durum oluşturacak kadar az kişinin desteklediği bir takımın tribün müdavimi eskisi olarak yazıyorum, anla artık Hıncal Uluç, yapma bir daha bunu.

***Spoiler***

Bir sonraki konu; "Abi İngilterede şehiriçi minübüs şöforleri otobüsün arka camına Amerikan plakaları koyuyorlar mı?, Türkiyede böyle bir oluşum var, korkuyoruz müdür."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FERDİ

Ablam aradı dün sabah.Hove Albion'un reserve idman sahasına Londra'dan Tottenham koçları geliyormuş," acaba" diyor, bizim yeğen gitse miymiş. "Abla" diyorum "hepsi para tuzağı, seçmelere belli bir ücretle girilir" diyorum. "Voliyi vurur giderler, olan çocukların hayallerine olur" diyorum.Anlamıyor.Yok yok bu sefer ki böyle değilmiş, enişten öğrenmiş diyor. Bizim komşular da çocuklarını yazdırmışlar, senin onlarla bağlantın vardır, ara öğren diyor. Tamam seni birazdan ararım deyip kapatıyorum telefonu.Ayıptır söylemesi kolumuz biraz uzun Brighton'da, kulüpten bir arkadaşımı arayıp soruyorum. Doğru Joe, üç gün burada seçme yapacaklar, ilki bugün saat birde diyor. İşin ucunda ali-cengiz oyunu var mı diyorum, yok bedava diyor. Tamam bizim yeğeni kaydet o zaman. Ailesiyle gelecek, yapabilirsen kıyağını esirgeme diyorum. Kapatıyorum telefonu. Ablamı arıyorum."Abla ben yeğenin kaydını yaptım, çocuğun ayakkabısı, çorabı bilmem neyi yok...

GİDİYORUZ!

Flying Dutchman Blog ekibinden Joe Jonese Ateşdağlı 'yı zannederim ki blog takip eden futbol sevdalısı kitle artık ziyadesiyle biliyordur. Kendisi, yarın akşam oynanacak Merseyside Derbisi nedeniyle başından geçen bir Merseyside deplasmanı anısını bizlerle paylaşmak istedi. Seve seve dedik. Kendisine teşekkür ediyor ve ekliyoruz; Biz o Everton Reisini bulduk, tahsilatı yapıyoruz Joe . Hesap numaranı mail atarsan, hemen ödemeyi gerçekleştirebiliriz :-) GİDİYORUZ ! King Santillana birkaç hafta önce "Geliyoruz" demişti esasında, "Gidiyoruz" kalmıştı. Belli ki futbolu izleyenler için naif bir tanımlama idi bu, yıllardır uzaktan rekabeti izleyip kırmızıları yahut mavileri tutmanın verdiği "maç sonucu" sevinci ile futbolun aslında fikstür yahut sadece futbol topu olmadığını tribünden izleyenler için evet, "Gidiyoruz" yarım kalmıştı. Usta bizim bir yarım vardı, n'oldu sahi ona? 91' yılının son günleri. Yatılı lisede okuyoruz o...

BABAMIN TAKIMI

Babamın ölüm yıldönümü bugün. Çoğu zaman düşünürüm. Babam bana ne kattı? Onunla daha neler yaşayabilirdim? Babam gibi olabilir miyim? vesaire vesaire. Kafamda metalar var işlenmemiş; ne zaman kokulu silgi görsem 3-4 yaşında iken aşık olduğum komşu kızını hatırlarım, yüzünü bile hatırlamam, ama o silginin kokusu hiç bir zaman silinmez duyumdan. Dedemin Türkiye'den getirdiği halının desenindedir benim geometrik bilgim, o halıya bakarak öğrenmişimdir üçgeni, beşgeni. Bugün çelikten konstrüksiyon yapabiliyorsam bunun sebebi babamın beni oturtup matematik çalıştırması değil, o halının üzerindeki desenlerde, ağzımdan çıkarıp yuvarladığım sakızla oynadığım parmak adam maçlarındandır. Sırf genlerim farklı olduğu için çoğunluğu İrlanda göçmeni çocuklardan oluşan göçmen ilkokulu yıllığı fotoğrafında kabak gibi bir tek benim siyah renkli olmam değildir kafama taktığım, müslüman diye altıpasta müsait bir pozisyonda pas atılmayışıdır aslında. Bunların hepsi bir nevi bab...