Ana içeriğe atla

KAHVEDEN ÇOCUKLAR - KARDEŞİNİ SEÇ


Geçen gün kahvede oturuyoruz yine. Can sıkıntısı hakim bünyede.

Oradan bağırıyorum Yok mu yahu ihale oynayacak?
diye. Kendini reformist ekonomik adamı sanan Marx atlıyor, yanında Hegel'i getiriyor. Beyler Dördüncü lazım diye bağırınca Adam Smith elindeki Radikal gazetesini masaya bırakıp yaklaşıyor usulca yanımıza. Yalnız benim bir şartım var diyor Smith; Herkes kartlar dağıtılırken kaçla ihaleye gireceğini söyleyecek, böylesi daha zevkli diyor. Hegel kızıyor buna; Yahu olur mu öyle şey? Senin bu saçma iktisadi teoremlerini kahvede paylaşacak biri değilim ben diyor. Klasik batak oyununu oynamaya karar veriyoruz. Ben kağıtları dağıtırken içeri biri giriyor. Beyler bir saniyenizi alabilir miyim diye başlıyor cümlelerine. Bizim kahve sahibi kızıyor tabi bu duruma. Hadi kardeşim, git işine burası kahvehane, cami değil. Git orda dilen diyor.

Ben göz ucuyla kahvehane sahibine işaret ediyorum, bırak söylesin gitsin diye. Kahveci ne halin varsa gör işareti yaparak arkasına dönüyor. Dilenci konuşmaya başlıyor. Efendiler diyor. Bizim bir oluşumumuz var. Eğitim gören ve maddi durumu kötü olan öğrenci-öğretmen kardeşlerimizin altını çizerek söylüyorum paraya değil, kitaba ihtiyacı var diyor. Biz birkaç gönüllü insanla birleşerek bu arkadaşlarımızın kitap ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyoruz. Olay çok basit; Birazdan size vereceğim kağıtda yazan internet sitesine giriyorsunuz ve oradan kendinize kardeş seçiyorsunuz. Bakın illa ki birşeyler yollayın demiyorum, bir mektup dahi yollayabilirisiniz. Ama katiyyen para yollamayın diyor.

Karl Marx homurdanmaya başlıyor. Ama bu kısa süreli homurdanma ve içinden konuşma elindeki kağıtları hiddetle masaya bırakıp adama doğru yüksek sesli bir itiraz kıvamına geliyor. Konuşmaya başlıyor;

İşte siz ve sizin gibilerden dolayı geceleri uyuyamıyorum. Duygusal fenomenlerin, insancıllığın kafamdaki modern devlet olgusunu sizler çürütüyorsunuz. Sizin gibi ağlak komedyalar, hatırcılık peşinde koşanlar, hiç tanımadığınız birine kardeşim diyebilecek kadar sığ, içi boş devlet iktisadi kurumların yetişemediği, onaramadığı yerleri sizin gibi devlet olgusunu çözememiş insanların sözümona hayır işi yapmanızı hiç sevmiyorum. Hatta nefret ediyorum.

Adam şaşırıyor. Ama beyfendi bir saniye...Yanlış anladınız beni derken Marx yine sözünü kesiyor.

Hayır, şunu anlamıyorum. Fakir bir ülkenin temel sorunu insanları birbirine duygusal bir biçimde bağlayıp fakirliği, ihtiyaç durumuna düşürecek bir tiyatro haline getirenler sizlersiniz. Bu modern devlet olgusunun bir gereksinimi ve çözmesi gereken bir konu. Eğer bir çocuğa doğduktan itibaren çikolata yedirmeye başlarsanız bu çocuğun bünyesi seratoni dışardan alacak şekilde yetişir. Kocaman adam olduğu zaman bu hormonu kendi karaciğerinden değil de küçük bir çikolatadan mı almasına göz yummalıyız? Siz sanıyor musunuz ki çikolatanın çekirdeğini üreten kolombiyalı çocuklar çok mutlu da, Bu çikolatayı zengin toprakların zengin çocukları yediğinde mutsuz? Soruyorum size zengin çocukların mutlu olması için illa ki fakir çocukların tarlalarda kakao çekirdeği toplaması mı lazım? Benim çalışıp kazandığım onurumu, insaniyetliğimi modern devlet kurgusunun zayıf olduğu yerlerde okuyan çocuklar için mi harcamalıyım? Soruyorum size lütfen cevap verin. Şimdi ben bu çocuklara kütüphanemdeki yüzlerce kitaplardan bir tanesini bile yollamadığım zaman mı kötü bir insan oluyorum yoksa buna sebeb olan kişileri eleştirdiğim için mi?

Adam tam işaret parmağını hitabet sanatına uygun bir biçimde kaldırıp bu soruları cevaplayacakken Hegel atlıyor ve konuşmaya başlıyor;

Yahu Karl, seni bildim bileli varoluşçusundur . Sen o çocuğa yardım ettiğin zaman oradaki bundan sonraki oluşacak gelecek neslin biraz daha şanslı olduğunu düşünemez misin? Daha az varoluşçu sayılamaz mı? Yani sen diyorsun ki, ben kamuyum. Kamuyu benim cebimdeki para, senin cebindeki bozuklar oluşturur. Eğer sen ben kamuya bakmakla yahut kamunun işlevini yürütmekle sorumluyum diye nefes alıyorsan bu tarz bir oluşuma destek vermelisin. Her ne kadar elektrik parası benim cebimden çıkıyorsa bu çocuklar mum ışığında çalışıyor diye kamudan afaroz edilmiş olamazlar. Yanlış mıyım Karl? Bakma bana öyle diyor. Olay devlet olgusunu ana, baba görmek gibi teslimiyetçi bir algıda yansımıyor.

Sen ne düşünüyorsun bu konuda Adam? diyor Hegel.

Kağıtları yanlış dağıttın Joe diyor Adam Smith. Hep söylüyorum sana 4-3-3-3-3 sisteminde dağıt. En aşağıdaki kağıdı görüp heyecanlanıp kendi bildiğin dağıtma sistemini açgözlülük yaparak unutuyorsun. Olay aşağıda gördüğün Maça papazda değil, yukarıda kalan diğer as ve papazlar bize de geliyor. Zaten oyun herkese eşit güçte kağıt geldiği zaman sürükleyici oluyor. Değil mi çocuklar? diyor.

Kafamı sağa çeviriyorum, adam usulca kahveden çıkıyor, elindeki broşürlerden birkaç tanesini kapının önündeki masaya bırakarak...

Kardeşini seç

By Joe Jonese Ateşdağlı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

FERDİ

Ablam aradı dün sabah.Hove Albion'un reserve idman sahasına Londra'dan Tottenham koçları geliyormuş," acaba" diyor, bizim yeğen gitse miymiş. "Abla" diyorum "hepsi para tuzağı, seçmelere belli bir ücretle girilir" diyorum. "Voliyi vurur giderler, olan çocukların hayallerine olur" diyorum.Anlamıyor.Yok yok bu sefer ki böyle değilmiş, enişten öğrenmiş diyor. Bizim komşular da çocuklarını yazdırmışlar, senin onlarla bağlantın vardır, ara öğren diyor. Tamam seni birazdan ararım deyip kapatıyorum telefonu.Ayıptır söylemesi kolumuz biraz uzun Brighton'da, kulüpten bir arkadaşımı arayıp soruyorum. Doğru Joe, üç gün burada seçme yapacaklar, ilki bugün saat birde diyor. İşin ucunda ali-cengiz oyunu var mı diyorum, yok bedava diyor. Tamam bizim yeğeni kaydet o zaman. Ailesiyle gelecek, yapabilirsen kıyağını esirgeme diyorum. Kapatıyorum telefonu. Ablamı arıyorum."Abla ben yeğenin kaydını yaptım, çocuğun ayakkabısı, çorabı bilmem neyi yok...

GİDİYORUZ!

Flying Dutchman Blog ekibinden Joe Jonese Ateşdağlı 'yı zannederim ki blog takip eden futbol sevdalısı kitle artık ziyadesiyle biliyordur. Kendisi, yarın akşam oynanacak Merseyside Derbisi nedeniyle başından geçen bir Merseyside deplasmanı anısını bizlerle paylaşmak istedi. Seve seve dedik. Kendisine teşekkür ediyor ve ekliyoruz; Biz o Everton Reisini bulduk, tahsilatı yapıyoruz Joe . Hesap numaranı mail atarsan, hemen ödemeyi gerçekleştirebiliriz :-) GİDİYORUZ ! King Santillana birkaç hafta önce "Geliyoruz" demişti esasında, "Gidiyoruz" kalmıştı. Belli ki futbolu izleyenler için naif bir tanımlama idi bu, yıllardır uzaktan rekabeti izleyip kırmızıları yahut mavileri tutmanın verdiği "maç sonucu" sevinci ile futbolun aslında fikstür yahut sadece futbol topu olmadığını tribünden izleyenler için evet, "Gidiyoruz" yarım kalmıştı. Usta bizim bir yarım vardı, n'oldu sahi ona? 91' yılının son günleri. Yatılı lisede okuyoruz o...

BABAMIN TAKIMI

Babamın ölüm yıldönümü bugün. Çoğu zaman düşünürüm. Babam bana ne kattı? Onunla daha neler yaşayabilirdim? Babam gibi olabilir miyim? vesaire vesaire. Kafamda metalar var işlenmemiş; ne zaman kokulu silgi görsem 3-4 yaşında iken aşık olduğum komşu kızını hatırlarım, yüzünü bile hatırlamam, ama o silginin kokusu hiç bir zaman silinmez duyumdan. Dedemin Türkiye'den getirdiği halının desenindedir benim geometrik bilgim, o halıya bakarak öğrenmişimdir üçgeni, beşgeni. Bugün çelikten konstrüksiyon yapabiliyorsam bunun sebebi babamın beni oturtup matematik çalıştırması değil, o halının üzerindeki desenlerde, ağzımdan çıkarıp yuvarladığım sakızla oynadığım parmak adam maçlarındandır. Sırf genlerim farklı olduğu için çoğunluğu İrlanda göçmeni çocuklardan oluşan göçmen ilkokulu yıllığı fotoğrafında kabak gibi bir tek benim siyah renkli olmam değildir kafama taktığım, müslüman diye altıpasta müsait bir pozisyonda pas atılmayışıdır aslında. Bunların hepsi bir nevi bab...