Geçen gün Dutchman ile netten görüşüyorum.
Bu arada dikkat ettim de postlara giriş cümlesi "Dün Dutchman
bana..","Dutchman ile görüşüyorum", "Dutch bana şöyle
dedi..." tarzında gelişmeye ve ipe sapa gelmez bir ekol halini almaya
başladı. Bu yüzden sizlerden özür diliyorum. Lakin futboldan pek anlamadığımız
için ve bu blogda futbol blogu olduğu için sanırım yazcağımız yazıları bir
şekilde futbola iliştirmek için Dutchman yazılarda bize giriş için bir mesnet
görevi görüyor. Hoş, mukavemetli çocuk Dutchman. Porno sektörü ile ilgili bir
yazı yazsak yine bu çocuğu kullanırım; "Geçenlerde Dutchman bana Rocco
...", bak yine.
Neyse dediğim gibi geçenlerde görüşüyoruz bunla. Futboldaki şehir
efsanelerinden bahsediyoruz. Derken ben penaltı atışı ile ilgili birkaç şehir
efsanesi anlatıyorum. Bu bana " Yahu Geçenlerde Hıncal Uluç, penaltının
İngiliz beyefendiliği sonucunda ortaya çıktığını söyledi" diyor. Hani
bana kendisini otorite sandığım biri gelse " Birader basketbolda serbest atışı Anzak delikanlılığı sonucunda ortaya
çıkmış" dese inanırım, hani pek bir bilgim yoktur basketbolla ilgili,
bir de söyleyenin otoriteliğine inanırım zati. Ama gel gör ki sayın Uluç
dünyada mağarada yaşayanların bile bildiği bir oyunun kuralı hakkında işkembe-i
mumbra yaparsa ayıp olur. Esasında tek üzüldüğüm buna 70 milyon'un [klişe
tanımlama] inanması, hani kendisi Burma'da yaşayıp böyle bir laf etse nüfus az,
1-2 milyon kişi inanır, üzüldüğüm nokta sadece bu.
Aslında penaltı atışının tarihi bir saptaması yok. Daha önceki yazılarda da
bahsetmiştik; futbolda kurallar ilk başta İskoç Rugby'sinin kurallarıyla
oynanıp daha sonraları revize edilmiştir. Penaltı
ile ilgili en iyi bilinen efsane topa sahanın herhangi bir yerinde elle
dokunmak. Bu kuralın katılığı ne böyle yahu diyebilirsiniz, Zira Futbol'un
iç savaş döneminde Kuzey Britanya ülkelerinin elle oynadığı oyunlardan
Kraliyet'in "onların oynadığı oyunun tam tersi olsun" tandanslı
istekleriyle topa elle dokanmak katiyen yasaklanmıştır. Bir ikinci efsaneden de
İrlandalılar sıkça bahseder; Sarı kart, Kırmızı kartın olmadığı dönemlerde
hakem Rugbydeki gibi hücum eden oyuncuların kaleyi savunan takımın sahasında,
yani rakip takımın sahasında faul yaparsa faul yapan takıma ceza atışı verilir.
Özellikle 1880-1900 yılı arasında oynanan maçların 13-9, 11-13 şeklinde
bitmesinin başka nasıl bir anlatımı olabilir ki? Özellikle Total Futbol
mefhumunun henüz ortaya çıkmadığı, katı savunma anlayışının olduğu zamanlar
bunlar, işçi takımları bunlar hepsi böyle kaslı kaslı, aman diyeyim. Bir
üçüncüsü ise benim gözümde tamami ile efsanedir, Uluç'un efsanesinden daha
yaratıcıdır. Şöyle ki; Bir takım yenik durumda iken rakip takımdan bir kişi
fazla oyuncuyu sahaya sokabilirmiş, ama bir şartla rakip takım günümüz ceza
sahası yayı denen bölgeden bir ceza atışı kullanacak. Bilmiyorum, bana ziyadesi
ile Maryland şehir efsaneleri yahut Kansas City Shack'i gibi geldi. Neyse.
Aslında durum bu değil, daha doğrusu bu yazıyı yazma sebebim. Şimdi sayın Uluç
ve tayfası ki gözlemlediğim kadarıyla çeşitli interaktif ortamlarda [Bloglar,
Gazeteler, vesaire] ülkede populasyonları artan bir güruh bunlar. Bu adamların
kısaca yaptıkları şu[İyi yada kötü demiyorum çünkü talebe cevap veriyorlar];
Özellikle Futbol ve kültürünün getirisinden kaynaklanan bir kıtlık anında ki
buna t=0 anı diyelim. Şimdi bunlar konuşuyorlar, yazıyorlar. Öyle bir an
geliyor ki o anda [t=0] kültür yahut bir bilgi dağarcığı çıktısı istendiğinde
hemen işi entelijasyona, bizim zamanımda oralar dutlukçuluğuna, Dante tiyatroculuğuna dönüştürüyorlar.
Halbuki bir düşünce yahut düşünce söylemi için ham bilgi ve girdilerin insanın
kafasında yorumlanması gerekir. Tribündeki adamın daha doğrusu tribüncü adamın
bunu yapmaya hakkı var. Çünkü o devamlı insanların içinde kavgayı, gürültüyü,
kazanmayı, yenilgiyi hissetmiş, bir duygu birikimi var. Ama arkadaşım gel gör
ki sen bunları yapmamışsın daha doğrusu futbola başka bir gözle bakmış ve bugün
insanlara futboldan bahsediyorsun, hem de yanlış bir yer ve zamanda, insanların
bilgiye bir "tık" la
ulaşabileceği zamanda, ayıp yapma.
By Joe Jonese
Ateşdağlı
Yorumlar