Ana içeriğe atla

OTOBÜS


Çalıştığım yerin teras-havalandırma arasında gidip gelen ama bizim ekibin genelde sigara içmek için kullandığı bir bölümü var. İki-üç ay önce yine arkadaşlarla sigara molası veriyoruz. Arkadaşlar sigaralarını bitirir bitirmez aşağı iniyorlar. Bizimkisi kaytarma ya, bir sigara daha yakayım gelirim birazdan diyorum aşağıya bunlara; tıpkı otobüs sadece 3 dakikalık mola verdiği halde aşağı sprinter edayla inip bu üç dakikada iki tane uzun samsun bitiren amcalar misali hızlı davranmaya çalışıyorum. Nitekim ikinci sigarayı bitmesine yakın cepteki telefon zangırdamaya başlıyor. O an bir çeşit beyin g.telekliği yaşıyorum. Telefonu almak için sağ elimdeki sigarayı terastan aşağı sallandıracağıma elimdeki bardağı atıyorum. Lan!Lan! demeye refleks göstererek bir an aşağı çömeliyorum. Bildiğin alaturka tuvalet s.çış poziyonu. Biri o an beni görse yanımda tuvalet kağıdı olmadığı için çatıdaki straforu koparır verir çalı-çırpı niyetine, irbik getireyim mi lan dürzü, taharet alırsın der. Bardak da çok ağır değil, bildiğin micadan yapılma ama hafifde değil hani. 50 metreden atsan kafayı koparır eline verir. Büro 4 katlı, yaklaşık 16-18 metrelik bir teras sözkonusu yani. Yere iyice çömelip etrafı dinliyorum. Çatlama-patlama seside gelmiyor hani. Aklıma binbir türlü şey geliyor. Birini öldürdüm, şimdi polisler yukarı çıkar alır götürür beni paşabahçe fabrikasında kamu hizmetine çarptırır. Herşeyi düşünüyorum kısacası. Lan o mica mıydı bildiğin cam mıydı? Yere çarpsa ses gelir miydi? Yoksa bardak kırılmıyor mu? O mesafeden birine çarpsa birşey olur muydu? türlü türlü soru işaretleri anlayacağın. Aşağısıda kalabalık bir cadde üzeri, belirteyim. Hayır, ilk vukuatım da değil bu. Geçenlerde kokmasın diye bir poşete koyup metroya, oradan büroya kadar karpuz kapukları taşımışlığım var. Kafa dolu oldu mu yaratıcılıkta sınır tanımıyor. Biri durdursa sorsa, birader hayırdır bu ne iş? diye usta ofiste eşek besliyorum, seviyor pezevenk karpuz kabuğunu kütür kütür götürüyor ehehe de diyemezsin.
İçsel hesaplaşmayı telefonun dandini melodisi sonlandırıyor. Aşağı iniyorum ama aklım hala dışarıda. İş çıkışını birazdan ağır almaya çalışırken kafa yine gidip geliyor. Ama dışarıda telaşeli bir emare olmadığı için rahatlıyorum. Eve gitmeye hazırlanıyorum. Çıkışta Afgan değnekçi Rameş'ten arabanın anahtarını alıyorum. Dur abi getireyim arabanı diyor, bekliyorum. İyi çocuk Rameş. Park-way denen ama bir gün jetonla çalıştığını görmediğim sistemin açığından faydalanıp para kazanmaya çalışan bir çocuk. Getiriyor arabayı. Sağ eliyle kapıyı açmaya çalıştığında yüzünü bir ekişitiyor. N'oldu lan diyorum. Gülümsüyor, yok birşey ağabey diyor. Ertesi sabah büroya geldiğimde bizimkisini görüyorum. Sağ kolunu tişörtün içine koymuş yanında yine ona benzeyen biri. N'oldu olum? diyorum. Abi sorma dün hayvanın biri tabak attı yukarıdan omzuma geldi diyor. İçimden oha s.ktirtme yalanını bardaktı o diyecek kadar vaktim yok zira, hayvani şaşırmış bir ifadeyle vay ırıspıçıçıgı diyorum. Olum bir doktora neyim gitseydin ya diyorum. Abi bizim iş daha olmadı, bir gitsem beni fişlerler diyor. Daha alamadın mı olum work-permit'i deyince bu; yok be ağabey avukata verecek para kalmadı ama eylül gibi mahkemem var diyor. Hafif şaşırmış gibi yapıyorum ama hakikaten çok üzülüyorum. Mica mug gitmiş bizim Rameş'i bulmuş. Eline bir 40 kağıt sıkıştırayımda üzerimde vebali kalmasın diye hareket edince bu kabul etmiyor. Gururlu çocuk sağolsun, ağabey ver istersen onu gelecek ayın parasına sayarım diyor. Dün gece yarısı Ozan'ın bana yolladığı "Otobüs" filmini izlerken tekrar aklıma geldi Rameş. Olur da çalışma iznini alamayıp memleketine gittiğinde Türk bir ağabey vardı, kafama tabak(!) atmışlardı, gelip benle ilgilendi sağolsun der belki. Tıpkı filmdeki, otobüsle Stockholm'e götürülüp kandırılan Türk mültecilerin kendilerini kandırmadan önce güvendiği şöfor gibi.

Yorumlar

Adsız dedi ki…
öncelikle merhaba,
jja şimdi sen nerede yazıyorsun bunu pek anlayamadım ben stereotype meselesini duyurdum bile blogumda. lütfen orada ya da burada yazmaya devam et. kendini çok özlettin. ayrıca hatırlarsan ilk postuma yorum yazmış ve ;
''buralr boş kalmasın'' yazmıştın.
oralar fena halde doldu abicim, bir ziyaret et, oku ve tekrar yorumla isterim..
tekrar hoş geldin..
medyafutbol dedi ki…
ilk defa okuyorum.fd de senin sanal olduğundan bahsetmişler:) yazılanların mı sanal yoksa yazanın mı sanal olduğuna kimse kanaat getiremez.yani kopyala yapıştır mı yapılıyor.bizzat EL(klavye) ile mi yazılıyor.yoksa içeriğinin kurgu olup olmaması önemli değil.

Bu blogdaki popüler yayınlar

FERDİ

Ablam aradı dün sabah.Hove Albion'un reserve idman sahasına Londra'dan Tottenham koçları geliyormuş," acaba" diyor, bizim yeğen gitse miymiş. "Abla" diyorum "hepsi para tuzağı, seçmelere belli bir ücretle girilir" diyorum. "Voliyi vurur giderler, olan çocukların hayallerine olur" diyorum.Anlamıyor.Yok yok bu sefer ki böyle değilmiş, enişten öğrenmiş diyor. Bizim komşular da çocuklarını yazdırmışlar, senin onlarla bağlantın vardır, ara öğren diyor. Tamam seni birazdan ararım deyip kapatıyorum telefonu.Ayıptır söylemesi kolumuz biraz uzun Brighton'da, kulüpten bir arkadaşımı arayıp soruyorum. Doğru Joe, üç gün burada seçme yapacaklar, ilki bugün saat birde diyor. İşin ucunda ali-cengiz oyunu var mı diyorum, yok bedava diyor. Tamam bizim yeğeni kaydet o zaman. Ailesiyle gelecek, yapabilirsen kıyağını esirgeme diyorum. Kapatıyorum telefonu. Ablamı arıyorum."Abla ben yeğenin kaydını yaptım, çocuğun ayakkabısı, çorabı bilmem neyi yok...

GİDİYORUZ!

Flying Dutchman Blog ekibinden Joe Jonese Ateşdağlı 'yı zannederim ki blog takip eden futbol sevdalısı kitle artık ziyadesiyle biliyordur. Kendisi, yarın akşam oynanacak Merseyside Derbisi nedeniyle başından geçen bir Merseyside deplasmanı anısını bizlerle paylaşmak istedi. Seve seve dedik. Kendisine teşekkür ediyor ve ekliyoruz; Biz o Everton Reisini bulduk, tahsilatı yapıyoruz Joe . Hesap numaranı mail atarsan, hemen ödemeyi gerçekleştirebiliriz :-) GİDİYORUZ ! King Santillana birkaç hafta önce "Geliyoruz" demişti esasında, "Gidiyoruz" kalmıştı. Belli ki futbolu izleyenler için naif bir tanımlama idi bu, yıllardır uzaktan rekabeti izleyip kırmızıları yahut mavileri tutmanın verdiği "maç sonucu" sevinci ile futbolun aslında fikstür yahut sadece futbol topu olmadığını tribünden izleyenler için evet, "Gidiyoruz" yarım kalmıştı. Usta bizim bir yarım vardı, n'oldu sahi ona? 91' yılının son günleri. Yatılı lisede okuyoruz o...

BABAMIN TAKIMI

Babamın ölüm yıldönümü bugün. Çoğu zaman düşünürüm. Babam bana ne kattı? Onunla daha neler yaşayabilirdim? Babam gibi olabilir miyim? vesaire vesaire. Kafamda metalar var işlenmemiş; ne zaman kokulu silgi görsem 3-4 yaşında iken aşık olduğum komşu kızını hatırlarım, yüzünü bile hatırlamam, ama o silginin kokusu hiç bir zaman silinmez duyumdan. Dedemin Türkiye'den getirdiği halının desenindedir benim geometrik bilgim, o halıya bakarak öğrenmişimdir üçgeni, beşgeni. Bugün çelikten konstrüksiyon yapabiliyorsam bunun sebebi babamın beni oturtup matematik çalıştırması değil, o halının üzerindeki desenlerde, ağzımdan çıkarıp yuvarladığım sakızla oynadığım parmak adam maçlarındandır. Sırf genlerim farklı olduğu için çoğunluğu İrlanda göçmeni çocuklardan oluşan göçmen ilkokulu yıllığı fotoğrafında kabak gibi bir tek benim siyah renkli olmam değildir kafama taktığım, müslüman diye altıpasta müsait bir pozisyonda pas atılmayışıdır aslında. Bunların hepsi bir nevi bab...